Hiç fark etmeden oynadığımız oyunlarla ve görev aldığımız rollerle geçiriyoruz hayatımızı.. ne kadar tehlikeli olduğunu anlatmak için “Bermuda Şeytan Üçgeni” diye tanımladığım bir oyun vardır. Psikolojide buna  “Dramatik Üçgen” diyoruz. Bu yazıdan sonra sizde bu oyuna ne kadarda sıkça katıldığınızı fark edeceksiniz. Oyunda üç tane rol var; Kurtarıcı rolü (diğerlerinin acıları ile ilgilenmek kendi acılarını hissetmekten daha kolaydır. Sevilme, takdir görme ya da bunları kaybetme korkusu gibi bir takım ihtiyaçlarını karşılamayı umabilir), Kurban rolü (bu rolü seçen genelde; ‘ben yapamıyorum, edemiyorum’ diyerek sorumluluğu başkasına devreder), Suçlayıcı (‘sen sorumlusun, sen suçlusun’ demek, ‘bende bir sorun var’ demekten daha kolaydır) rollerinin olduğu bu oyuna giren, Dramatik Üçgenin içinde kaybolur. Asla bu dramatik üçgene girmemeliyiz. Kurtarıcı olarak girdiğimiz üçgen, bizi kurban ve suçlayıcıya taşır.  

Öncelikle bilmeliyiz ki, bu oyunda Kadir İnanır gibi hep kurtarıcılar yok… Güçsüz görünmemek adına güçlü numarası yapanlar olduğu gibi, tersi olarak güçlü olduğunun farkında olup kurban rolünü sevenler de var. Kendi gücünü fark etmeyip kurban olduğunu sananlar da… Sorumluluk almayı, sınır koymayı başaramayıp sürekli başkasını suçlayanlar da... Kurban rolünü sevenler, etrafındaki insanları kolayca duygu sömürüsüyle kullanırlar. Güçlü görünmeyi abartanlar, kurtarıcı rolüyle oyuna girer. Suçlayıcılar ise, kişisel sorumluluklarını yok sayar, sürekli olarak ‘onun yüzünden-bunun yüzünden’ der.

Aslında kurtarıcılar, kurban rolündekilere acıyıp derin yapıda bir özdeşleşme hissederler. Bazen de ‘hayır’ diyemediği ya da korkuları ağır bastığı için kurtarıcı rolüne atlarlar. Kurtarıcılar, çoğu zaman kendi zayıflıklarıyla da mücadele edercesine kurban rolündekileri hayatlarına çekerler. Unutmayın, kimse borçlu olduğu insanı sevmez. Kurbanlar çoğu zaman kurtarıcının çözümlerini beğenmeyip farklı beklentiler içerisinde olabilirler. Kurbanlar, beklentileri karşılanmadığında ise suçlayıcı rolüne bürünebilirler. Kurtarıcı da bir takdir beklentisi içerisinde kurban pozisyonuna düşebilir. Beklentisi karşılanmayan bu iki kurbanın da suçlayıcı rollerine geçmeleri çok daha kolay olur.

 

Bilirsiniz ki çoğumuz bir arkadaşımız, ailemiz veya yakınlarımızdan birine yardım etmek istemişizdir. O yardım sonunda karşımızdaki kişiye bazen zor durumda bırakabilir, beklentilerini tam olarak fark edemeyip ihtiyacını tam anlamıyla karşılayamadığımız için üzülebiliriz. “İyilikten maraz doğar.” veya “ İyilik yap kötülük bul” gibi sözler genelde kurtarıcının kurban olarak gördüğü durumlarda söylenebilir.

 

Oyundan Çıkmanın Yolu

Bir oyun olduğunun farkına varıp karşı tarafa da bunu göstermeliyiz. Hangi rolde olursa olsun dramatik üçgene girmemeliyiz. Bizden kurtarılmayı isteyen birine çözüm yolları olduğunu söyleyebiliriz, kurtarıcı değil yol arkadaşı olmalıyız. ‘Ben olsaydım’ tarzı önerilerde bulunabiliriz, biliyorsak ve karşımızdaki de istiyorsa ona çözüm ortaklığı yapabiliriz. Kendimizi anne/baba gibi, karşımızdakini de muhtaç çocuk gibi görmemeliyiz. Başkalarının problemleri yerine kendi problemlerimizi çözerek zafer kazanabiliriz. Kendimizi kurban hissediyorsak bilmeliyiz ki gücümüzün farkında isek; elimizdeki kaynaklar ile yolumuzu bulabiliriz. Kendi problemlerimiz ile kendimiz başa çıkabiliriz. Gerektiğinde bir yetişkin gibi çözüm önerileri istemeliyiz. Yaşadıklarımızla ilgili kimseyi suçlamamalıyız. Sınır ve sorumluluklarımızın farkında isek; kişisel sorumluluklarımızın da farkında olmalıyız. Gerektiği zaman karşımızdaki kişilerle aramıza sınır koyabiliriz. Biz izin vermezsek kimse bizi üzemez! Gerek iş yerinde gerek özel hayatımızda, aile ilişkilerinde kolay ve rahatça bu formülü kullanabiliriz.

 

Beynimizi şöyle kodlayabiliriz:

“Kimseyi kurtarmaya ve kimse tarafından kurtarılmaya ihtiyacım yok. Herkes kendisinden sorumlu, herkesin çaresi kendi içinde… Ne kimsenin başına gelenlerden sorumluyum ne de benim başıma gelenlerden bir başkası sorumlu.”

 

Dünyanız sevgiyle aydınlansın. 

Psikolojik Gelişim & Aile Danışmanı Nur Meriç

 

01 HAZİRAN 2015 / ZAFER GAZETESİ – YAŞAM PENCERESİ