“Kötü bir döneme girdiğinde ve her şey sana karşı gibi göründüğünde, bir dakika bile dayanamayacakmışsın gibi geldiğinde, sakın pes etme!

Çünkü işte orası, gidişatın değişeceği yer ve zamandır.”

Mevlana

 

Bir süredir ülkemizde devam eden çatışmalar, görüş ayrılıkları, kavgalar, felaketler, anlaşmazlıklar ve sonu gelmeyen acılar… Kurşunlar her yana saçılırken, arkada derin izler bırakıyorlar. Bizlerde atalarımızın geleneklerini anımsayarak, kurşuna dizme değil; kurşun dökmeyi mi denesek?

Adetlerimizi bir hatırlayalım. Sürekli kötü şeylerden söz eden ve sözlerinin uğursuzluk getireceğinden korkulan, karamsar düşünen kişilere “şom ağzını açma” deriz. Aynı zamanda teması seven, temasla konuşan insanlar olduğumuz için bu olumsuz enerjiyi durdurmanın bir yolu olarak da tahtaya vur, dilini ısır ve enerjiyi kes tarzında davranışlarda bulunuruz. Yine olumsuz bakışlara, konuşmalara düşüncelere, nazar diye atfedip kötülük getireceğini de söyleriz. Başımıza artarda olumsuzluklar geldiği zaman bu durumu durdurmak ve engellemek için, yurdumuzun birçok yerinde kurşun döktürür, dualar okuruz. Tüm bunları incelediğimizde; atalarımız çekim yasası, kuantum ve " Secret”la ilgileniyorlarmış dersek sanırım yanlış bir şey söylemiş olmayız.

Sürekli olumsuzlukları düşünmek ve konuşmak son zamanlarda bizlerde bir alışkanlık haline geldi. Bunlar beynimizde öyle bir program oluşturdu ki, Gürse Birsel’in Vasfiye teyzesi gibi sürekli olumsuzları konuşur olduk. Annem de bu tip olumsuz kişiler için, “İnsanın mümkünü kesiyor” derdi. Bu,  insanın mümkünü belirten ilginç bir cümle. Mümkünün kesilmesi ise yapılacak işin değerlendirmesi yapılmadan imkânsız olarak görülmesi, yani imkânı olan bir şeyi imkansızlaştırma. Biz olumsuz düşündükçe, olayların bu taraflarına odaklandıkça, bu hali değiştirilemez bir şekle sokarız. Çözüm yollarını fark edemeyiz. Bu tarz düşünerek gidişatı değiştirememeye, hatta olumsuzlukları hayata geçirmeye başlarız.

Karamsar olumsuz düşünce tarzı, enerji boyutunda yıkım getirir. Zihin ve beden fonksiyonları yavaşlar. Sistem kendini imha etmeye başlar. Kendi gücümüzün oldukça üstünde zihinsel ve fiziksel güç harcarız. Böyle bir durumda hayat enerjimiz düşmeye başlar.  

Şu sıralar insanlara baktığımızda çoğu kişi son derece karamsar. Genel anlamda ciddi bir korku enerjisi var. Bilirsiniz bizde “korktuğumuzu yaşarız” deriz. Isaac Bashevis Singer der ki, “Eğer her şeyin kötü olacağını söylemeyi sürdürürseniz, bir kahin olma şansınız artar.” Tabi ki korktuğumuz birçok şeyi bir şekilde yaşıyoruz.

Bu kadar korkarken, yılmış ve çaresiz hissederken; toplumsal bir dayanıksızlık şeması da ortalarda gezinmekte. Kişilerde karamsarlık şemasında sürekli olayların olumsuz taraflarına odaklanan; dayanıksızlık şemasında ise başına gelen olaylarla mücadele edecek gücüm yok inancını oluşturmuşuzdur. Toplum olarak da hem bu kadar karamsar, hem de bu denli dayanıksız olunca çaresizliğe kapılıp, iyice hareketsiz kalıyoruz.

Kurtuluş savasında bundan daha iyi şartlarda mıydık? Sonuçta bizler aynı topraklarda, her ne kadar ciddi fikir ayrılıkları da olsa, kardeş kültürel ve biyolojik kan bağları olan insanlarız. Bir bütünüz! Birbirimizden ayrışmamız mümkün değil! Biz de bir söz vardır, “Kardeş kardeşi atar, taş başında tutar.”  Birbirleriyle anlaşamayan kardeşler tehlike olduğu anda, bir diğerinin başına bir şey geleceğini düşündüklerinde birbirlerini korurlar. Bizde kardeşliğimizden vazgeçmeden, birbirimize kenetlenmeli; birbirimize tutunmalıyız. Bu şekilde birbirimizden uzaklaşamayacağımızın farkına varıp, bir an önce düşüncelerimizi temizlemeliyiz. Kendi kendimizi ve etrafımızdakileri provoke etmeden ve olumlu bakış açısı, olumlu düşünce ve davranışlarla güzel bir enerji yaratabiliriz. Geleceğimize hepimizin etkisi olduğunu unutmamalıyız. Hiçbir şey yapamıyorsanız, evrene olumlu enerjiler gönderin. Yaradan’dan yardım isteyin. Bu durumun olumlu olacağına karşı inancınızı yitirmeyin. Ancak inancımızı yitirirsek yeniliriz.

 

PSK Gelişim ve Aile Danışmanı Nur Meriç

05 EKİM 2015 / ZAFER GAZETESİ – YAŞAM PENCERESİ