Hayatta var olabilmek için bir amaca tutunur ve bu amaç doğrultusunda pek çok role bürünürüz. Hayatımızın bir döneminde ‘çocuk’, başka bir döneminde de ‘anne’ ya da ‘baba’ olabiliriz. Meslek hayatımızda ise lider, asistan, yönetici, sanatçı ve daha pek çok rol üstlenebiliriz. Bu rollerin her biri hayatımızın birer parçasıdır ve bize hayata tutunma isteği verir. Bazen de bu roller bizi fazlasıyla yorup, hayatımızı esir edebilirler. Roller arasında denge sağlamak için de öncelikle hayatımızın olumlu ve olumsuz taraflarını keşfetmeli ve bu taraflar arasında doğru bir denge kurmalıyız. Öncelikle şu sorulara cevap vermeliyiz;
‘Rollerimizin bizi rahatsız ve tutsak eden tarafları nelerdir?’
‘Aynaya baktığımızda bu rolümüz bizi mutlu ediyor mu?’
Hayatımızda bizi sıkan, üzen bir durum varsa ve bunu bir türlü keşfedemiyorsak, o zaman kendimize dışarıdan bakmayı denemeliyiz. Nasıl göründüğümüzü ve ne için mücadele ettiğimizi keşfedelim.
‘Var olabilmek için neler yapıyoruz, bu anlamda eksikliklerimiz ve hatalarımız nelerdir?’
Örneğin; hayatımızda ‘anne’ rolü bizi çok yoruyor ve tutsak ediyor. Bu sebeple kendimiz için zaman bulamıyor ve kendimizi bir türlü gerçekleştiremiyoruz. Burada bir çözüm yoluna gitmeli ve bu rolü üstlenirken benliğimizden neler kaybettiğimizi keşfetmeliyiz. Bu sorunun çözümünü mümkünsüzleştirmeden bu roldeki yükümüzü hafifletmenin yollarını arayabiliriz.
Kendimizi bir bütün olarak düşünelim, rollerimiz de bizim parçalarımız. Sonuç olarak öncelikle kendi benliğimizi keşfetmeliyiz. Daha sonra bizi besleyen asıl rolün ne olduğunu düşünmeli ve diğer rolleri o rol etrafında konumlandırmalıyız. Sonunda hepsinin asıl kaynak olan ‘ben’den beslendiğini göreceğiz. Böylece rollerimiz başka bir kıyafet giyecek ve kendini gerçekleştirmiş olan benliğimiz hep aynı kalacaktır.